Postpartum Depresyonda Risk Faktörleri

Tedavi edilmediği taktirde postpartum depresyonun uzun vadede olumsuz etkileri olabilir. Postpartum depresyonun önlenmesi için risk faktörlerinin güvenilir bir biçimde tanımlanması gerekmektedir. Psikiyatrik rahatsızlıkların etiyolojisini incelerken rahatsızlıkların ortaya çıkmasında tek bir nedenin olmadığının akıldan çıkarılmaması önemlidir. Bu bölümde postpartum depresyonun gelişiminde katkısı olan risk faktörleri ele alınacaktır.

1-Biyolojik Faktörler

Robertson ve arkadaşlarına göre meta analizler çoğunlukla biyolojik olmayan risk faktörlerine odaklanmış olsa da biyolojik risk faktörlerini göz ardı etmemekte yarar vardır. Doğum sonrasında progesteron ve östrojen hormonları hızla düşerek üç gün içerisinde gebelik öncesi seviyelerine döner. Doğumdan sonra hormon seviyelerinde meydana gelen bu hızlı düşüşler doğum sonrası duygudurum bozukluklarının olası bir etiyolojisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Beck Depresyon Ölçeği kullanılarak yapılan bir çalışmada hamilelik süresince ve doğum sonrası ikinci günde ölçülen serum östrodiol seviyelerinin depresif kadınlarda depresif olmayanlara göre daha düşük seviyelerde olduğu görülmüştür.

Beyin biyokimyasındaki bozukluklar depresyonda önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Beyindeki kimyasal iletkenler olan nörotransmitterlerin düzensizlikleri depresyonun gelişimine sebep olabilmektedir. Norepinefrin, serotonin, dopamin, asetilkolin ve gama amino butirik asit (GABA) nörotransmitterleri, özellikle norepinefrin ve serotonin etkinliklerinde düşüş depresyonun etiyolojisinde önemli bir yer tutmaktadır. Östrojen; seratonerjik, noradrenerjik, dopaminerjik ve GABA gibi birçok nörotransmitter sistemini modüle etmektedir. Örneğin, serotonerjik fonksiyon üzerinde serotonin agonisti gibi etki göstermekte ve antidepresan etkisi oluşturabilmektedir. Bunun yanında östrojenin antipsikotik etkisi olabileceği de düşünülmektedir.

Ek olarak hamilelik döneminin son aylarında yüksek seviyelerde olan kortizol doğum sonrasında düşmekte ve kortizol seviyelerindeki bu değişikliğin psikiyatrik belirtilerle bağlantılı olabileceği düşünülmektedir. Prolaktin düzeyi ise doğumdan sonra östrojen düşüşüne ters bir şekilde artış göstermektedir. Emzirmeyen kadınlarda prolaktin seviyesinin ani bir şekilde düşmesi ile postpartum depresyon arasında bir ilişki olabileceği görülmüştür.

2- Obstetrik Faktörler

Obstetrik Komplikasyonlar

9500 kadın üzerinde yapılan 16 büyük ölçekli çalışmanın sonucunda; Preeklampsi (gebelik zehirlenmesi), hiperemezis gravidarum, erken doğum gibi gebeliğe bağlı komplikasyonların yanında sezaryen, erken doğum, doğum esnasında aşırı kanama gibi doğuma bağlı komplikasyonlar gibi obsestetrik faktörlerin postpartum depresyonun gelişimi üzerinde küçük ama anlamlı bir etkiye sahip olduğu ortaya çıkmıştır. Araştırmalar obstetrik faktörler ile postpartum depresyonun gelişimi arasında küçük ama anlamlı bir ilişki bildirse de Robertson ve arkadaşlarına göre sonuçları yorumlarken dikkatli olmak gerekir. Sonuçlar obstetrik faktörler ile postpartum depresyon arasındaki etiyolojik ilişkiden çok örneklem eğilimlerini yansıtıyor olabilir. Örneğin sezaryen kararı doktorlar, hastaneler ve ülkeler arasında farklılık gösterebilmektedir.

Sezaryen

Doğum şeklinin postpartum depresyon ile ilişkisi tartışmalı bir konudur. Alanyazındaki bazı araştırmalar doğum şeklinin özellikle de sezaryen doğumun postpartum depresyon için risk faktörü olduğunu ileri sürerken doğum şekli ile postpartum depresyon arasında bir ilişki olmadığını bildiren çalışmalar da vardır. Ülkemizde Kokonalı ve arkadaşları tarafından yapılan bir çalışmada sezaryen ve vajinal yolla doğum yapmış kadınların Edinburg Postpartum Depresyon Ölçeği (EDPÖ) puanları birbirinden anlamlı bir şekilde farklılaşmamıştır. Buna ek olarak Robertson ve arkadaşlarının metanaliz çalışmalarına göre de postpartum depresyon ile sezaryen arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır.

Postpartum depresyon ile sezaryen arasındaki ilişkiyi destekleyen çok az sayıda araştırma olmasına karşın acil sezaryen kararının alındığı durumlarda kadınların postpartum depresyon geliştirme ihtimallerinin daha fazla olduğu ileri sürülmüştür.

Planlanmamış/İstenmeyen Gebelik

Beck tarafından yapılan bir metanaliz çalışmasında istenmeyen gebelik, postpartum depresyonun gelişimindeki en etkili 13 risk faktörü arasında yer almıştır. Anne rolüne hazır olunmadığı ve bunun sonucunda annelik rolünün getirdiği sorumlulukların altında ezildiğini hissettirdiği için planlanmayan gebelikler postpartum depresyon için risk faktörü oluşturabilmektedir. Ülkemizde ise Taştekne’nin yapmış olduğu çalışmada gebeliğin planlı olup olmamasının postpartum depresyon geliştirmede anlamlı bir risk faktörü olmadığı; bununla birlikte alanyazındaki bilgilerle paralel olarak gebeliğin planlı olmasının; öz yetkinlik inancı, algılanan sosyal destek ve doğum memnuniyeti ile beraber ele alındığında postpartum depresyon için koruyucu bir faktör olduğu bildirilmiştir.

Emzirme

Bebeklerin sağlıklı büyüyüp gelişmesinde en uygun beslenme yöntemi emzirmedir. Araştırmalar depresif semptomların, annenin emzirme hakkındaki düşüncelerini ve emzirmeyi olumsuz etkilediğini göstermiştir. Başlangıçta emzirme ve postpartum depresyon arasındaki ilişki tek yönlü olarak ele alınmaktayken ilerleyen zamandaki araştırmalar ilişkinin çift yönlü olabileceğini bildirmiştir. Bu bağlamda postpartum depresyonun emzirmeyi olumsuz anlamda etkilemesinin yanı sıra emzirme sürecinde yaşanan güçlükler de postpartum depresyon riskini arttırabilmektedir. Ayhan Başer’in 511 annenin katılımı ile yürüttüğü bir çalışmada ilk yarım saate emzirmeye başlama ve emzirme sıklığı ile doğum sonrası depresyon arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki bulunmamışken; emzirme süresi ile postpartum depresyon arasında istatistiksel olarak manidar bir ilişki olduğunu ortaya koyulmuştur.

postpartum-depresyon-nedenleri

postpartum-depresyon-psikolojik-faktorler

3- Klinik Faktörler

Geçmiş Depresyon Öyküsü

O'Hara ve Swain yaklaşık 3000 denekle yapmış oldukları meta analiz çalışmalarında annelerin geçmiş psikiyatrik öyküleri ile postpartum depresyon öykülerini incelediler. Beck’in yürüttüğü meta analizler ise yaklaşık 1000 denekten oluşan 11 çalışmayı içeriyordu. İki araştırmacı da yürüttüğü bu meta analiz çalışmalarında geçmiş depresyon öyküsünün postpartum depresyonu orta ila güçlü derecede yordadığını buldu. Daha sonra yapılan araştırmalar ise önceden postpartum depresyon öyküsü olan kadınların tekrardan postpartum depresyon geliştirme risklerinin tutarlı bir şekilde daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur.

Ailede Depresyon Öyküsü

O'Hara ve Swain yürüttükleri yaklaşık altı çalışmada aile depresyon öyküsünün portpartum depresyon için bir yordayıcı olmadığını ortaya koydu. Geçmiş araştırmalar ailedeki psikopatoloji öyküsünün postpartum depresyon için risk faktörü olabileceğini ortaya koyarken O'Hara ve Swain yaptıkları analizlerde aralarında bir ilişki bulamamıştır.

Johnstone ve Boyce ise psikiyatrik bir rahatsızlığa sahip olan aile yakınına sahip olmanın postpartum depresyonu arttırıp arttırmadığını incelediler ve postpartum depresyon geliştirme ihtimalinin yüksek olmasını ailesel psikiyatrik rahatsızlık öyküsü ile ilişkilendirdiler. Örneğin postpartum depresyon riskinin artmış olması annede depresyon öyküsü ile ilişkilendirildi.

Hamilelikteki Duygudurum

O’Hara ve Swain analizlerine 1000’den fazla deneği içeren 13 çalışmayı, Beck ise 2300’den fazla deneği içeren 21 çalışmayı dahil etmiştir; sonuçlar annenin gebelik dönemindeki depresif ruh hali ile postpartum depresyon arasında orta derecede güçlü bir ilişki bildirdiler. Sonraki çalışmalarda da bu sonuçların tekrarlandığı görülmüştür.

Annelik Hüznü

Annelik hüznü postpartum depresyon kadar şiddetli olmasa da göz önünde bulundurulması gereken bir faktördür. Beck’in postpartum depresyon için bildirdiği 13 risk faktöründen biri de annelik hüznüdür. Beck, beş araştırmayı birleştirerek annelik hüznü ve postpartum depresyon arasındaki ilişkiyi incelemiş ve meta analiz sonucuna göre annelik hüznünün postpartum depresyonu orta düzeyde yordadığını bildirmiştir.

Prenatal (Doğum Öncesi) Kaygı

Hayworth ve arkadaşları ile Watson ve arkadaşları gibi araştırmacılar gebelik dönemindeki kaygı ile postpartum depresyon arasında bir ilişki olduğunu ortaya koymuştu. Bu bulgular Beck tarafından yürütülen 428 deneğin dahil edildiği 4 çalışma sonucunda desteklenmiştir. O’Hara ve Swain de yaklaşık 600 katılımcıdan oluşan 5 çalışmanın sonucunda gebelikteki kaygının postpartum depresyonu orta ila güçlü derecede yordadığını bildirdi. Johnstone ve Boyce  ile Neter ve ark. yürüttüğü çalışmalarda da yüksek kaygı düzeylerinin postpartum depresyonun belirti düzeylerini güçlü bir şekilde öngördüğü ileri sürülmüştür.

4- Psikolojik Faktörler

Nörotisizm

Nevrotik bozukluklar kişi için rahatsız edici olmakla birlikte kişinin gerçeklikle bağlantısı kopmaz ve sosyal uyumu çok fazla bozulmaz. O’Hara ve Swain 550 kadını dahil ettiği 5 çalışmada nörotisizmin postpartum depresyonun zayıf ila orta derecede yordayıcısı olduğunu ileri sürdü. Bu bulgular sonraki çalışmalarda da desteklenmiştir. Lee ve arkadaşları yüksek nevrotiklik düzeyi ile postpartum depresyon arasında anlamlı ilişki bulmuşlardır. Johnstone ve Boyce ise yapılan anketler sonucunda nevrotiklikle ilişkili psikolojik yapılar için kullanılan "sinirli", "utangaç" veya "endişeli" gibi terimlerle tanımlanan kadınların postpartum depresyon geliştirme olasılığının önemli ölçüde daha yüksek olduğunu bildirmişlerdir.

Bilişsel Atıf Stilleri

Depresyonun öğrenilmiş çaresizlik modelinde Seligman, olumsuz olayları görme biçimlerinin kişilerin duygusal deneyimlerini etkileyebileceğini ileri sürmüştür. Geriye ve ileriye dönük boylamsal araştırmalar sonucunda, özellikle olumsuz yaşam olaylarının eşlik etmesiyle birlikte negatif bir yükleme stilinin, depresyonun gelişmesine ve tekrarlamasına karşı savunmasızlık sağladığı hipotezi doğrulanmıştır. Ancak O’Hara ve Swain bilişsel yükleme tarzının negatif oluşunun postpartum depresyonla zayıf bir şekilde ilişkili olduğunu bildirmiştir.

Benlik Saygısı

Benlik saygısı, bireyin kendisine karşı dışsal değil içsel nedenlerden kaynaklanan sevgi duygularını ifade etmektedir. Affonso ve Arizmendi benlik saygısının postpartum dönemde depresyonla negatif yönde ilişkili olduğunu ileri sürmüştür. Fontaine ve Jones’de benzer bir şekilde bu negatif ilişkiyi destekler nitelikte bulgular ortaya koymuştur. Beck de benlik saygısı ve postpartum depresyon arasındaki ilişkiyi altı çalışmada ele almıştır ve aralarında orta düzeyde anlamlı bir ilişki olduğunu olduğunu bildirmiştir.

Beden İmgesinde Değişiklikler

Psikoloji literatüründe "beden imajı" terimi beden algısının psikolojik yönleriyle ilgili bir dizi fenomeni ifade etmektedir. Beden imajı bozukluğu ya da zayıf beden imajına sahip olan kişilerde düşük seviyede beden imajı tatmini vardır, aynı zamanda kişi görünüşü, sağlığı ve zindeliği hakkında zayıf bir değerlendirme yapabilmektedir. Doğumun getirmiş olduğu bazı fiziksel değişiklikler, kadınların vücut imajlarını olumsuz anlamda etkileyebilmektedir mevcuttur. Bozulmuş beden imajının ise ergenlerde, çocuklarda ve genç kadınlarda depresyona katkıda bulunduğuna dair araştırmalar mevcuttur. Literatürde yer alan kesitsel ve ileriye yönelik araştırmalarda, beden imajından memnuniyetsizlik ile prenatal ve postpartum depresyon arasında ise yine tutarlı pozitif bir ilişki mevcuttur.

postpartum-depresyon-sosyal-faktorler

postpartum-depresyon-klinik-faktorler

5- Sosyal Faktörler

Yaşam Olayları

Sevilen birinin ölümü, ilişkilerin bozulması ya da boşanma, işini kaybetme, taşınma gibi yaşam olayları kişilerde strese sebep olmakta ve depresif dönemleri tetikleyebilmektedir. Gebelik ve doğum da stresli yaşam olayı olarak kabul edilmekte ve depresyonun gelişimine yol açabilmektedir. O'Hara ve Swain, 1000’den fazla deneğin verilerini içeren 15 çalışmanın değerlerini birleştirdiği bir meta-analiz çalışmasında doğumdan önceki yaşam olayları ile postpartum depresyon arasında güçlü bir ilişki bildirdi.

Sosyal Destek

Sosyal destek stresli zamanlarda depresyonun gelişimine karşı koruyucu bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Robertson ve arkadaşları çok boyutlu bir kavram olan sosyal desteğin kaynağının; aile, eş, akraba, arkadaşlar, akrabalar olabileceğini belirtmiştir. Aynı zamanda sosyal desteğin farklı türleri de vardır; tavsiye ve rehberliği içeren bilgi desteği, maddi yardım veya görevlerde yardım anlamında pratik yardımı içeren araçsal destek, ilgi ve değer vermeyi içeren duygusal destek.

Çalışmalar tutarlı bir şekilde postpartum depresyon ile duygusal ve araçsal destek arasında negatif bir ilişkinin varlığını ileri sürmüştür. Forman ve diğerleri ile Seguin ve diğerleri yürüttükleri çalışmalarda algılanan sosyal izolasyonun ya da eksik sosyal desteğin postpartum depresyon belirtileri için güçlü bir risk faktörü olduğunu bildirmiştir. O'Hara ve Swain, 500’den fazla deneğe dayanan beş çalışma sonucunda sosyal destek ile postpartum depresyon arasında güçlü bir negatif ilişki olduğunu ifade etmişlerdir; bu bağlamda yetersiz sosyal desteğe sahip olan kadınların postpartum depresyon geliştirmelerinin daha olası olduğunu ileri sürmüşlerdir. O'Hara ve Swain, bebeğin babasından gelen sosyal desteğin ise postpartum depresyonun orta seviyede bir yordayıcısı olduğunu bildirmişlerdir. Yine yakın zamanda yapılan bir çalışmada da Vaezi ve arkadaşları gebelikte ilaç kullanımı, bebeğin hastalığı ve geçmiş depresyon öyküsü gibi diğer risk faktörlerinden bağımsız olarak, sosyal desteğin postpartum depresyon gelişme riskini azalttığını bildirmişlerdir.

Evlilik İlişkisi

Doğum sonrasında baba genellikle anne için en ulaşılabilir kaynak olduğundan eş desteği kavramı oldukça önem arz etmektedir. Alanyazındaki araştırmalara göre eş desteği ile depresyon arasında önemli bir ilişki vardır. Yeterli eş desteği ile evliliğin kalitesi ve evlilik bağı arasında ilişki olmakla birlikte eş desteğinin yetersiz olması eşlerde depresyona sebep olabilmektedir.

Braverman ve Roux ile Kumar ve arkadaşları yürüttükleri çalışmalar sonucunda gebelik sırasında evlilik sorunları yaşayan kadınların postpartum depresyon yaşama riskinin daha fazla olduğunu ileri sürdülerse de Hopkins ve diğerleri bu bulguyu doğrulamadı. O’hara ise doğum sonrası dönemde depresyon yaşayan kadınların yaşamayanlara göre eşlerini daha az destekleyici olarak algıladıklarını bildirmiştir. Beck, zayıf evlilik ilişkisi ile postpartum depresyon arasında orta düzeyde bir ilişki bulurken O'Hara ve Swain 1100'den fazla denek üzerinde yapılan 6 çalışma sonucunda evlilik doyumu ile postpartum depresyon arasında küçük ama anlamlı bir ilişki olduğunu bildirmiştir.

Sosyoekonomik Statü

Psikiyatrik rahatsızlıkların ve depresyonun etiyolojisinde sosyoekonomik statünün rolü oldukça ilgi görmüştür. Düşük sosyoekonomik statünün göstergeleri olan işsizlik, düşük gelir ve düşük eğitim gibi faktörler ruh sağlığı bozukluklarında risk faktörleri olarak ele alınmaktadır. Kuzey Amerika, Latin Amerika ve Avrupa'da yapılan araştırmalar depresyonun yoksul ülkeler arasında daha yaygın olduğunu göstermiştir.

Postpartum depresyonun etiyolojisinde de sosyekonomik yoksunluk ele alınmıştır. 1732 denekten oluşan 8 çalışmayı inceleyen Beck, sosyoekonomik statü ile postpartum depresyon arasında küçük bir etki bildirmiştir. 1650'den fazla deneğe dayanan 14 çalışmayı inceleyen O'Hara ve Swain ise yine düşük bir etki bildirmiştir. Düşük gelir, anne mesleği ve düşük sosyal statü gibi faktörler ve postpartum depresyon arasında küçük ama anlamlı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşlerdir. Sonraki araştırmalar da yine işsizlik ve finansal baskının postpartum depresyon ile anlamlı bir şekilde ilişkili olduğunu göstermiştir. Özetle, düşük sosyoekonomik statünün postpartum depresyon gelişimi üzerinde küçük bir etkisi olduğuna dair bulgular mevcuttur.

Bebek ile İlgili Değişkenler

Önceki araştırmalar bebekle ilişkili faktörlerin de postpartum depresyon ile ilişkili olduğunu göstermiştir. Cutrona, çocuk bakımının yarattığı stresörlerin depresif semptomlarla ilişkili olduğunu ileri sürmüş, Hopkins, Campbell ve Marcus ise zor bir bebeğe ya da yenidoğan komplikasyonları olan bir bebeğe sahip olmanın postpartum depresyon ile ilişkili olduğunu bildirmişlerdir. Bebeğin mizacı ve çocuk bakımı stresi ile ilgili değişkenleri inceleyen Beck çocuk bakımının getirdiği stresinin ve zor mizaçlı bir bebeğe sahip olmanın depresif semptomları orta düzeyde yordadığını bildirmiştir.

Bebek ile ilişkili faktörlerden biri de bebeğin cinsiyetinin beklentiye uygun olmamasıdır. Bebeğin cinsiyeti hakkındaki önyargı ve saplantılar postpartum depresyonun gelişimi için bir risk faktörü olarak karşımıza çıkabilmektedir. Karahan ve ark. yürüttükleri çalışmada postpartum depresyon ile bebeğin cinsiyetinin beklentiye uyup uymaması arasında bir ilişki olduğunu bildirmişlerdir. Özellikle ataerkil bir yapıya sahip olan ülkelerde, bebeğin cinsiyetinin beklentileri karşılayıp karşılamamasının postpartum depresyon gelişiminde bir risk faktörü olarak göz önünde bulundurulmalıdır.

Bebek bakımında yaşanan güçlüklerin ve zor mizaçlı bir bebeğin, annede depresif semptomların gelişimi üzerinde etkisi vardır. Alanyazındaki çalışmalara göre algılanan ebeveynlik bilgisinin düşük olması, bebek bakımının zor olduğunu düşünme, annenin bebeğine yeterince bakım veremediğini veya yeterince ilgi gösteremediğini hissetmesi ile postpartum depresyon arasında ilişki vardır. Kartal, yürüttüğü bir çalışmada ilk kez anne olacak gebelere verilen eğitimin postpartum depresyon üzerindeki etkilerine bakmıştır; postpartum dönemde kendisi ve bebeğin bakımı konusunda destek alan annelerde almayanlara göre daha düşük depresyon puanları bildirilmiştir. Karahan ve arkadaşları da yürüttükleri araştırmada literatürdeki bilgilere uyumlu olarak bebek bakımında sorunlarla karşılaşan annelerde postpartum depresyon görülme riskinin yaşamayanlara göre daha fazla olduğunu ileri sürmüştür ancak yine de bebek bakımında yaşanan sorunların postpartum depresyonun sebebi mi yoksa sonucu mu olduğunu kesin olarak bilmenin zor olduğunu da eklemişlerdir.

Bunlara ek olarak bebeğin küvez süreci, herhangi bir sağlık problemiyle birlikte dünyaya gelmesi ve ebeveynleri bekleyen zorlu süreçte postpartum sürecini etkileyebilmektedir. Özellikle her şeyin yolunda gittiği gebelik süreçlerinde beklenmedik genetik bozukluklar ile dünyaya gelen bebekler ve bu rahatsızlıkla birlikte artan stres düzeyi de anneyi olumsuz etkileyen faktörler arasında değerlendirilebilir. Yine gebeliğin ve doğumun normal geçtiği ancak doğum anında oluşan birtakım komplikasyonlarla birlikte küvez sürecinin başladığı ve beklenilenden uzun tedavisi süren bebeklerin anne ve babalarının da bu anlamda hiçbir sağlık sorunu yaşamamış ailelere göre risk altında olduğunu söylenebilir.

Bunlar da İlginizi Çekebilir

dogum-sonrasi-depresyonu
Doğum Sonrası Depresyonu

Doğum sonrası dönemde ortaya çıkan psikiyatrik bozukluklar; annelik hüznü, postpartum…

Devamını Oku
postpartum-donem
Postpartum Dönem

Doğum sonrasında annenin hamilelik öncesindeki psikolojik ve fizyolojik durumuna geri…

Devamını Oku